10 Aralık 2013 Salı

Günün birinde

Bana ne yaptığımı, neler yapacağımı ya da şu anda nasıl olduğumu sorma;
Bana neler hissettiğimi, bana kim gibi hissettiğimi sor.

En başından söyleyeyim; uğraşma boşuna başaramayacaksın, ben hep bir böcek olarak kalacağım. En aşağıda, en dipte, en sonda, en en kötüsünde...

Kim var karşında biliyor musun?
'Modern, olgun, entelektüel' Gregor Samsa.

Evet modern, çünkü herkesin kabul ettiklerini reddediyor, pek bi' modernizm kokuyor ve yolu yol değil.
Olgun, çünkü yaşından pek büyük davranıyor, diksiyonu da düzgün, konuşması da etkileyici, bunlar ancak olgun ve cici bir kıza yakışır.
Entelektüel, çünkü çok şey biliyor, kitaplara aşık, hep okuyor, çok okuyor.

Ama bir böcek!

Lütfen sen yapma bunu. Çık ve onlara anlat. Ben herkesten de herkesim, ben sandıkları kişi değilim!

Reddettiklerim doğru olmayanlar ve sanırım at gözlüğünü çıkaran herkes yolumun yol olduğunu görecek.
En çocuğuyum ben aslında. Hiç büyümemiş, büyüyemeyen, düşünemeyen, düşleyebilen. Çünkü düşlemek yalnızca çocuklara özgüdür, biliyorsun. Büyümüş insanlar düş kuramaz, bu boş bir iştir ve yalnızca zaman kaybıdır. Haksız mıyım?
Her çok okuyan entelektüel olsaydı ne olurdu halimiz, düşünsene bi'. Komik.
Sandıkları kadar iddialı değilim, başarılı olduğunu iddia edecek kadar iyi olanlara saygısızlık edemem, buna hakkım yok.

Kötünün iyisi olmak iyi olmak demek değil, bunu anlat onlara!

Bilmiyorum. Öğreniyorum. Yetişemiyorum. Yetmiyor. Yol çok uzun. Yoruluyorum. Soluklanıyorum. Yol gözümde büyüyor. Yürümeye devam etmem gerektiğini biliyorum. Yapamıyorum. Arkamda kalanlar çok istekli, yoldan çekilmeliyim. Bu kadar istekli insanlar varken hakkım yok onlardan önce sona varmaya.

Mersault geliyor aklıma. Herkes bir akvaryumda ve ben onları dışarıdan izliyorum.
Çok garip.
İnsanlar nasıl da hırslı. Bu neyin kavgası?
"Asıl yabancı diğerleriydi, yemin ederim gördüğüm dünya aslına çok benziyordu."
Sen bir balıksın, ben bir böcek. Hakkım yok senin önüne geçmeye.
Balıkları çok severim. Çok sevdiklerime müsaade etmeyeceğim de kim için çekileceğim, öyle değil mi?

Onlar gibi düşünememekle yenik başlıyoruz bir kere.

Kızdın mı sen de bana, hep yanımda olanlar gibi? Bunları düşünmek yakışmıyor mu yoksa bana?
Teşekkür ederim iyiliğimi düşündüğün için. Ama herkes çok iyi, herkes çok iyi olmak istiyor, benden daha çok istiyor. Onlara müsaade vermeliyim ki oyalanmadan mutluluğa ulaşabilsinler. Beklerim ben biraz daha sorun olmaz.
Değiştirmeye çalışma ama lütfen, lütfen

Böyle düşünen tek ben değilim, inanıyorum. Bir yerlerde birisi/birileri de bunları düşünüyor ve inanıyorum, onu/onları bulacağım günün birinde.

Korkma ya, biz Yıldızlı Atlasla büyümüş çocuklarız, düşlemekten korkar mıyız hiç?
Elimde bardağım ve içinde bir kaşık... Kaşık da sıkılmaya başladı bak senin gibi. Bardağım dürtüyor onu, 'Sen sıkılmış olabilirsin ama bunu karşındaki bilmek zorunda değil' diyor, 'Bilmesin, bilmesin ki yol kenarında saklanmanın zorluğuyla baş edemezken bir de seninle uğraşmasın.'; yanımda duran gözlüğüm uykunun sarhoşluğuyla kafa sallıyor, sonra aralarında fısıldaşmaya devam ediyorlar.
Dinlememeye çalışıyorum.
Çünkü herkesin herkesten sakladıkları vardır mutlaka, onlar bir şeyleri saklarken benim saklı olanları öğrenmeye çalışmaya hakkım yok.

Neyse işte.
Nasıl olsa okumayacaksın bu yazdıklarımı.
Okumaya başlasan da getirmeyeceksin sonunu.
Saçmalama, elbette ki sorun etmem, sorun edecek onca şey varken buna zaten sıra gelmez ki.

Günün birini bekliyorum,
Evet gelecek o gün de
İnanıyorum, inanıyorum

15 Kasım 2013 Cuma

Nereden Nereye

Sevildiğini bilmek şımarıklığı...
Ama emin olmak değil, bilmek yalnızca; çünkü böyle bir şey ancak farklı bir boyutta olağan kabul edilebilir. Öyle değil mi?

En güzel gün aynı zamanda nasıl en korkutucu gün olabilir? Kahkahaların yerini en olmaması gereken günde nasıl gözyaşları alabilir?

Bir duygunun adı nasıl konamaz? Hissettiği şeyin adını bilmeden nasıl yaşayabilir ki insan? Yaşamak denirse ona, bilmeyerek de yaşanılmaz mı ki?

Bir daha karşılaşmayacağını bildiği fırsatları nasıl bile bile geri teper insan? Sonrasında pişman olacağını bile bile nasıl gerçeklere gözünü yumar?

Çok şeyin farkında olup da nasıl farkında değilmişlik rolünü oynayabilir peki insan? Herkes başarabilir mi ki oyun oynamayı?
Oyun oynamak demişken; hangimiz aştık ki çocukluğu? Ne zaman geldi bugün?

Görünenden çok görünmeyende gizlidir asıl gerçek ve önemli olan, sergilenmeyeni görmeyi başarabilmek. 

Neyse. İnsandır yapar. 
Olmam der olur, oldum der biter.

Saçmalık.

10 Kasım 2013 Pazar

Senden de Öte

Anlatacağım o kadar çok şey varmış gibi geliyor ki bazen, anlatamam.

Ama anlatmaya bir başlıyorum ve farkına varıyorum ki aslında anlatılabilecek pek de bir şey yokmuş.
'Her şeyi herkese anlatamazsın' değil, 'Bazı şeyleri kimseye, kendine dahi anlatamazsın'.

İnsanlar seni, senin izin verdiğin sınırlar içerisinde tanır.
İnsanlar seni, senin izin verdiğin ölçüde anlar.
...
İnsanlar sana, senin onlara değer verdiğin kadar değer verir ya da vermez, burası tartışılır işte. Neyse.

Hayaller vardır ki, seni hayata bağlar.
Hayaller vardır ki, seni Pollyanna'yla tanıştırır ve etrafı toz pembeyle kaplar.
Hayaller vardır ki, orada dünya yalnızca bir akvaryumdur; büyük balıklar ve büyük balıklardan kaçan küçük balıklar.
...
Ve yine hayaller vardır ki, dile döküldüğü anda tüm büyüsünü yitirecekmiş hissi verir.

Sanırım içimi bir şeyler anlatmak hissiyle dolduran da bunlar ve tam anlatmaya başladığımda beni azarlayan, tehditler savuran da yine bunlar.

Korkutucu bir his bu ya da o kadar da kötü değil sanırım.
Aslında itiraf etmeliyim ki iyi bir şey mi, yoksa kötü bir şey mi bu hissiyat bilmiyorum.


Pardon, dengesizlik için ne demiştiniz siz?
Evet, haklısınız; bence de tam anlamıyla ben.


Soundtrack: Threads (Full Album) - Now, Now
Now, Now çogzel grup değil mi ya?

6 Kasım 2013 Çarşamba

Her neyse işte

 Bende Mecnûn'dan füzûn âşıklık isti'dâdı var  
Âşık-ı sâdık benim Mecnûn'un ancak adı var 

 Fazla mı klişe olacak bilmiyorum ama, sizi kandırmışlar efendim, aşk diye bir şey yok, daha doğrusu var ama o aşk, sizin lugatınızdaki aşk ile pek uyuşmuyor.

Sizdeki yalnızca sevmek, çok sevmek, doğuştan var olan bir aşkın etkisinde, o aşkın ışığında sevmek.
Bence tabi.

Bana göre;
Gözünün gördüğüne aşk olamazsın Joe. Çünkü o görerek aşık olduğunu sandığın da senin gibi, o da fani, o da ölümlü, onun da hataları var ve o, senin sandığın gibi mükemmel birisi değil.

Gerçekçi olalım ve bırakalım şimdi 'Bana göre mükemmel, hem ben mükemmeli de aramıyorum' ayaklarını lütfen. Çünkü her insan kendinden üstün birine ihtiyaç duyar, dayanabileceği birine, güvenebileceği birine, gitmeyeceğinden emin olduğu birine...

Çok seversen gider, değil; çok seversen asıl sevgili onu alır, senin iyiliğin için.


Bilmem neden, yalnızca yazmak istedim. Yazarsam kurtulurum sandım ama hayır, sandığım gibi olmadı. Kelime bulamıyorum, söyleyecek onlarca, yüzlerce şeyim var ama kıvranıyorum; çünkü...

27 Haziran 2013 Perşembe

Kelimelerin ötesinde

Yaşanan bir dönem en iyi nasıl anlatılabilir'e yanıt olarak yazılmış bir şarkı:
In a Manner of Speaking (Covers by Nouvelle Vague)

In a manner of speaking
I just want to say
That i could never forget the way
You told me everything
By saying nothing

Söylenilen, daha doğrusu söylenemeyen onca şey hissedilir ki bazen kelimelerin ötesinde ... is beyond words
Yığılır hisler, birikir yaşlar ama kelimeler yetişemez ve kelimeleri bana ver, bana hiçbir şey söylemeyen kelimeleri bana ver ... give me the words, give me the words that tell me nothing

Aslında herkesin ihtiyacı vardır ağlamaya ve önemli olan, ağlarken yanında olanlardır; dikkat et, yanında olduğunu zannedenler değil, gerçekten varlığını hissettirenlerdir önemi hak edenler.
Yaşlara düşmanızdır biz. Ağlayanı da teselli etmeyi bilmeyiz ve itiraf etmek gerekir ki, çok nadir de olsa ağlayabiliriz biz ve bizim gibiler. Ne de olsa bu hayatta yalnızca yaşamayı becerebiliyoruz ... in this life that we live live we only make do

Sakın bilmesinler tek bir şarkının buna gücünün yetebileceğini. Bu bir zaaf ve zaaflar da kendinde kalmalı, her şeyi kendinde bıraktığın gibi.

So in a manner of speaking
I just want to say
That just like you i should find a way
To tell you everything
By saying nothing

19 Mayıs 2013 Pazar

Neden diye sorma...

"Hayatım boyunca kendimle ilgili uzun açıklamalara girmekten kaçındım. Yani duygularımı bütün açıklığıyla uzun uzun anlatmadım kimseye. Bunu yapmak doğru muydu bilemiyorum ama bu böyle sürdü. İstedim ki bana bu kadar yakın olan insanlar birkaç kelimeyle, birkaç cümleyle, bir bakışla, bir nefes alışımla anlasınlar neler olup bittiğini. Çünkü ben böyle anlayabiliyorum. Eğer sahiden birinin yakınında duruyorsam, bu kadarla da olsa farkında varabiliyorum olup bitenlerin. Yakınlarında olmanın hakkını veriyorum ve bunu onlardan da bekliyorum." 
    Bazı kitaplar vardır ki kendinizi bulursunuz onlarda.
    Bazense sayfalarına sıkışmış bir paragraf özetler son zamanlarda tüm hissettiklerinizi.
    Bazen tek bir cümle, bazen tek bir kelime, bazense yalnızca anlamsız konulmuş üç nokta...
"İnsan bazen doğru kelimeleri, doğru cümleleri bulabildiğini zannediyor, henüz yaşanmamış anlara ilişkin." 
   Böylesine şeyler tek olmadığınıza inandırır sizi ve anlamsızca tebessüm etmenize bile sebep olabilir dahası.
   Fakat belki de sonrasında hüzünlenirsiniz durduk yere; çünkü henüz karşılaşmamışsınızdır var olduğuna inandığınız bu kimseyle/kimselerle. Hemen ardından her zamanki gibi yine tekrarlarsınız o cümleyi istemsizce:
"Hâlâ umut var!" 

  Sonra, sonra yine bi' bakmışsın ki her şey hâlâ aynı. Neyse. Sağlık olsun, hayırlısı tabi.
"Neden diye sorma, izle, düşün, dinle ve anlamaya çalış. Anladığını düşündüğü şey gerçektir merak etme. O kadar da gizlemiyorum."

14 Mayıs 2013 Salı

Bilen var mı?



   Hergün biraz daha kaybediyormuşum gibi.
   Hergün biraz daha yitiriyormuşum gibi sanki.
 
   Ne olduğunun önemi yok, ne olacağının da önemi yok aslında. Tek önemli, hissettiklerim. Yanlış anlama hemen, milyonlarca kişi varken dünyada ve onlarcası benim etrafımdayken en son umursayacağım şey sanırım benim hissettiklerim. Fakat umursamamaya çalışsam da nasıl kaçabilirim ki onlardan?

   Hissediyorum;
   İlk kez muhattabı olduğum bir insanın sahip olduğu leş kişiliğin kokusunu...
   
   Hissediyorum;
   Söylenenle, düşünülen arasında uçurum olan fikirleri...

   Hissediyorum;
   Samimiyetten bir haber dökülen kelimeleri...

   Ve hissediyorum;
   Aslında kim olduğunu...

   Bilmezsin belki -ya da belki de bilirsin, nereden bileceğim senin bilip bilemeyeceğini değil mi? Haklısın tabi. Neyse işte.- çok ağır gelir bazı şeyler, hissedip de, fark edip de bilmemezden gelmek... Hak veriyor musun? Teşekkür ederim.


  Kaçabilmenin yolunu arıyorum. 
  Gören var mıdır ki?

22 Mart 2013 Cuma

Farklılardan farklı olarak, sıradan olduğunuz için...



      Oradasınız değil mi? Sevindim.
      Herkesin sandığının aksine, herkesten de sıradan iseniz, bunu nasıl kanıtlarsınız bayım? Etraftaki onca farklı(!) insandan farklı olarak sıradan'sınız ya hani, işte bu sebeple, bunu size sormak zorundayım. Anlıyorsunuz ya beni, değil mi?  Biliyor olmalısınız, sizin yolunuzdayım.
     Çok kitap okuyan bir insana "Hıı kitap kurdusun yani?" sorusundaki mantıksız mantıktakinin aynısından, tamamiyle sıradan, hiçbir artısı olmayan bir insana 'mütevazı' damgası yapıştırmaktaki benzerliği siz de görüyorsunuz değil mi? Yok yok, siz de kör olamazsınız. Çünkü bilirim, siz herkesten sıradansınızdır. Öylesinizdir değil mi?
     Umuyorum ki sizi sıkmıyorumdur, sıkılırsanız lütfen çekinmeyin benden, bunu dile getirin bayım. Teşekkür ederim anlayışınız için. 
     Nerede kalmıştık? Heh 'ego tatmininden' söz edecektim tam da. Neyden korkuyorum biliyor musunuz bayım? Hani sizin de korktuğunuz o şeyden; ego denilen -kusuruma bakmayın, bunun da tam olarak sözlük anlamını bilmiyorum- belanın, sürekli şişirilmeye ihtiyaç duyması yüzünden, tüm insanlığın bulutların üzerinde yaşamaya başlamasından. Anlatamadım değil mi? Haklısınız, her zamanki halim işte.
     Diyeceğim o ki, bir dayanağı olmayan hoş sözler elbet bir gün maskesiz kalacak. Ve o gün, o günü yaşayan her insanın felaketi olacak. Çünkü gerçeklerle yüzleşecek, çünkü aslında kendisinin sandığı gibi olmadığını fark edecek. İşte o gün, çok acı olacak bayım. Tahmin edersiniz ya siz de.
   
     Peki, karşındakinin güvenini boşa çıkarmaktan korkmak nedir bilir misiniz bayım? Yoksa siz hiç korkmaz mısınız? Bilirsiniz, korkmak büyük bir nimettir.
     Güvenilmek ise ağır ve büyük bir nimettir efendim. Nasıl anlatsam ki? Ya da anlatmasam da olur, çünkü siz anlıyorsunuzdur zaten. Aldığınız nefesin karşılığını vermemenin imkansız oluşunun ağırlığını taşırken, bir de şu fani dünyada, fani olmayan güvenin hakkını verememenin ne kadar ağır olduğunu... İnanın bana, benim kadar hissetmiş olmanıza olanak yok bu hissi.
     Harika bir şey güvenilen kişi olmak, çok özel bir şey güven duygusu ve bir o kadar da ağır, ağır...
   
     Sizin hakkınızı nasıl ödeyeceğimi bilmiyorum bayım. Beni dinliyor olmanızın karşılığını ödeyemeyeceğim size hiçbir zaman belki, fakat bilmenizi isterim ki, size minnettarım.
     Benim size karşı bunları hissetmem belki size pek bir şey katmaz ancak bana kim olduğumu hatırlatır.
     Size her şey için teşekkür ederim bayım. 
     En farklıların arasında sıradan kalabildiğiniz için de tebrik etmeliyim elbette. 

     Hoşçakalın bayım, tekrar karşılaşmanın hayali ile...